29 Ekim 2016 Cumartesi

bi geceden notlar



susmayı öğrenmek lazım. sessiz kalmayı öğrenmek. sessiz sessiz var olmak lazım.























öğrendim aşkın yaşı yokmuş otuz dört yaşında olcam ben


eğer sevda bu demekse ben vazgeçtim beni sevmeyin


kahve güzel olmuş bu arada


kışa allah kerim


ağladığımı görsün istemezdim


değmeyin feryadıma


şu sigarayı deniyim, a kişisi beni sıkıyo, yoruyo, çok konuşuyo


hadi yüreğim ha gayret


benim gözüm görse ben evlenmem


ooof


yok muı senin insafın yok mu bir güler yüzün çok mu


bana herkes dedi ki çocuğu olan bi adamla evlenme


aşkına sıçıyım


hala yakamadım sigarayı elimde kaldı


o şerefsize koz vermiştir


bi tek zeynep var, lanet olsun


yok mu senin insafın yok mu


sabaha kadar uyusam


ben şefkat istiyorum, sevgi istiyorum


merve bu küçüklüğümüzde sevilmedik diye mi


biri beni sevsin


iki gözüm seneler geçiyor


aşkın ve sevginin farkı ne


kadın dedi ki senin dikişlerin var


her gün bir şey daha biter


hayır ben sevilmek istiyorun


üüf hiç çekilmiyosun yaa


mervede herkesle iletişim kursa da herkesle dost olamayacak yapı var


aldırma deli gönlüm


sende en çok sevdiğim şey o, sen sınırlarını biliyosun


ben zayıf bi insanım güçlü değilim benim zaaflarım var


bir kuru sözle gönül alana


bak  burdayız


ölümün değil ama yalnızlığın tek çaresi vardır


aşık olun gösterin birbirinize yalnızlığınızı


nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar


tiyatro günü hangi gündü


kendini ne zannediyo orospu çoçuğu


kendini dünyanın merkezi zannediyo piç kurusu


beni beni unutma beni beni unutma


yok ya o pisliğin teki zaten onu ben de sevmiyorum


sen de karanlığın sustuğu yerde beni beni unutma


bu şiiri çok güzel


karnınız acıktığında yiyecek şeyler var evde


ben de şu yalnızlığı paylaşmak istiyorum


ben onu çok merak ediyorum nasıl ayırt edebiliriz aşk mı sevgi mi


on beş yaşında mıyız ne aşkı


aşk patolojik bi şeydir


böyle bir akşamda


canımın acımasını da seviyorum


canımı ne acıtıyo biliyo musun karşımdakinin anlaması


hele bir de aylar da temmuz is bambaşka


ya ben bi tane proje yapmak istiyorum ya


ben siz bi şarkı açcam


sıçıyım onun mutluluğuna


görüldüm gözünün feriyle ben sana ölüyorum


ben bu sene dans etmek istiyorum kim eşlik edecek bana


bekledim teninin ateşini


bize madalya takmazlar


sen mutlu olduktan sonra çocuğun mutlu olmaz mı


o hayatta olsa ne olur


benim hiç madalyam yok


ağardım gamze çiçeğinde sarardım aşk ateşiyle


kendimi kuma gömmek istiyorum


sen mutlu etmek zorunda değilsin


saçlarından düşerdim


kızıyorum sana


kendimi öldürmek istiyorum


ben sana ölüyorum


derin derin soluyorum seni


önce kendimizi sevicez mutlu olcaz


dört kitaptan başlayalım istersen gel söze


sen önce kendini seveceksin kendini sevmezsen kimseyi sevemezsin


ben dedim ki önce ben ya


evlerinin önü yonca


boyu uzun beli ince ninna yavrum ninna


sen çok güçlü bi kadınsın


bu üçü arasında en sağlıklısı sensin


işte gidiyorum çeşmi siyahım önümüze dağlar sıralasa da


bunu da görünce aklıma hep vizontele geliyo


şiirlerini seviyorum


olsun ırkçı değilim ben


çakmak nerde


ah ile zarda


herkes kendi sesini çıkarsın


aaaa aşk sana benzer


ben seni uzaklarda sevdim


ama o yalnız ben yalnızlığa bağlıyorum


aferin ona


o en fazla karı gibi güler


doğal ve dibine kadar dobra bi adam


çok çirkin bi adam,


yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek sana olan sevdamdandır bilesin


vedalaşmadık zaten


insanı düşün, o insan işte


o öğrenciye farklı davranıyodu zaten


karı koca çok var bizim okulda


bunların hepsine kafa atıcam ya


ben körüm diye alnına yaz belki anlarlar


şu an bi açığımı bulsalar ağzıma sıçacak insanlar var


dost eyledin beni göçüp giden kuşlara


size güzel bi şarkı açıyorum


ben giyinmeyi seviyorum


müdür yardımcısı normu giderse kim gider diye tartışılıyo


ben de çanakkaleye gidicem zaten


ah be hiç haberin yok eş dost hep gama düşücez


seviyor sevmiyor diye bi dizi var biliyo musunuz


aklımı kaçırıyorum bu cinnet akşamlarında


sahip olduğum her şeydin her şeyimi alıp gittim


o beni terketti o zaman işler değişti


evlilik öyle bi şey değil


bu sigara benim mi


bana para çok önemli diyen adam diyo ki öenmli değil öderiz


güldüm mahsuninin berbat haline


ne halin varsa gör


24 Ekim 2016 Pazartesi

Umuttan Söz Etmek İstiyorum-Cesar Vallejo



Bu acıyı Cesar Vallejo olarak çekmiyorum. Şu anda ne sanatçı, ne bir insan, hatta ne de bir canlı varlık olarak acı çekmiyorum. Bu acıyı bir Katolik, bir Muhammedî yahut dinsiz olarak çekmiyorum.
Yalnızca acı çekiyorum bugün. Adım Cesar Vallejo olmasaydı da çekecektim bu acıyı. Sanatçı olmasaydım, aynı acıyı duyacaktım yine. İnsan da olmasaydım, hatta canlı varlık ta, böylesine çekecektim bu acıyı. Katolik te olmasam, tanrı-tanımaz da olmasam, Muhammedî de olmasam yine acı içinde olacaktım. Bugün en dipten başlayarak acı çekiyorum. Yalnızca acı çekiyorum bugün.
Açıklamasız bir acı içindeyim şu anda. Öyle derin ki acım bir sebebe bağlanamaz, bir sebebe de bağlanamaz. Sebep ne olsun ki? Ona sebep olabilecek önemdeki şey nerede? Hiçbir şey sebebi değil, hiçbir şey ona sebep olacak güçte değil. Bu acıdan doğan şey ne işe yarar.
Benim acım bir tuhaf kuşların kuzey ve güney rüzgârlarından döllenip saldıkları tarafsız yumurtalardandır. Sevdiğim kız ölseydi, acım çektiğim acı olmakta devam ederdi. Boynumu kesselerdi usturayla, ben yine şimdi duyduğum acıyı duyardım. Bu hayatta değil bir başka hayatta olsaydım çekeceğim bundan başka bir acı olmazdı. Bugün en yücelerden başlayarak acı çekiyorum. Yalnızca acı çekiyorum bugün.
Açların acısına bakıyorum da benimkinden nasıl da uzakta görüyorum onu. Açlıktan ölecek olsam, bir ot olsun biterdi mezarımda. Aynı şey âşıklar için de öyledir. Âşığın kanı, hangi kaynaktan ve ne yöne aktığı belli olmayan benim kanım yanında nedir ki?
Şimdiye dek evrendeki her şeyin kaçınılmaz olarak baba-oğul bağlantısı içinde olduğunu düşünürdüm. Oysa bugün işte bakın ne babadır benim acım ne oğul. Batan gün olmaya tümseği yok, fazlasıyla sinesi var doğan gün olmak için ve loş bir yere konacak olsa hiç ışık salmayacak, aydınlık bir yere koysan gölgesi olmaz. Bugün acı çekiyorum, olsun ne olacaksa. Bugün acı çekiyorum yalnızca. 

22 Ekim 2016 Cumartesi

Sus-Konuş Yok ol-Var ol

   İnsan en çok doğarken vardır. Cıyak cıyak vardır. Ben burdayım, içime aldığım oksijen ciğerlerimi yakıyor, beni sakinleştirin diye diye, bağıra bağıra vardır. Ve belki de bizim var olduğumuzu hep bağıra bağıra dile getirişimiz bundandı. Sustukça varlığı unutulan bizler susmaktan korktuk çünkü sustukça yok olduk. Yok olmamak için konuştuk, bağırdık, çağırdık. Hep konuştuk, hep bağırdık. 


 
   Sorunlarımız vardı bizim. Ciğerlerimizi yakan oksijenle başlayan ve asla bitmek bilmeyen sorunlarımız. Var olmak için hepsini soktun insanların gözüne. Sorunlarımız olmadaydı yok olurduk  çünkü. Bizim sorunlara ihtiyacımız vardı, en büyüğünden, en acısından, en farklısından. Dur o ne ki ben şunu şunu yaşadım diyecek hep diğerinden daha fazla olmadı gereken sorunlarımız vardı. Çünkü bizim onlara ihtiyacımız vardı. Sorunlarımızın varlığı ile doğru orantılı olarak varlığımız görüldükçe yapıştık sorunlara. Artık ihtiyacımız vardı hepsine. O sorunlar, hastalıklar, kavgalar, iflaslar, ayrılıklar bizim tutunduğumuz dallardı. Yere çalışmamak için, görünmez olmamak için sıkı sıkı tutunduk hepsine. Çünkü biz sessiz olarak var olmayı öğrenememiştik. Bizim annemiz bile, buram buram var olan bi çocuk dünyaya getirdiğinde, kendi yerine var olacak bi nesne bulduğu için sessizliğe gömülüp ölmüştü ya da bizim sorunlarımız üzerinden var olmaya devam etmişti. Ama sessizlik, ölüm ve yok olmayla eşleştiği için biz susamadık. Öleceğiz sandık. Susarsak ölürüz sandık. 

   Peki ölür müyüz susarsak? Sanmam. Susa susa ben burdayım demeyi öğrenmek lazım. Sessiz bi hayatın içinde var olmayı denemek lazım. Sorunlara yapışmadan, dingin, sakin yaşamayı öğrenmek lazım. Acıdan değil aldığımız oksijenden haz duymak lazım, artık ciğerlerinizi yakmayan oksijenden.