9 Kasım 2016 Çarşamba

Arayış

Bütün bu keşmekeşin arasında kendimizi arıyoruz. Ne kadar uzağız hayata içinde yaşıyorken. Bi deniz manzarası bi çay bi sigara. Böyle yerlere erken gelip arkadaşı beklemek güzel. Kendine dönüyorsun yeniden yeniden. Bitmeyen bi yola girmişiz. Son nefese kadar devam edecek bi kendi üzerine düşünme yolu. Her an bi gözleyen ben konuşuyor beyninin bi tarafında. 


Sigaramı tam söndürememişim dumanı tütüyo, masaların biri boşalıyo derken doluyor, herkes sakin kendi derdinde. Ama kimse mutlu değil. Belki de kendilerini beyin mutsuz ettiğini bilmiyorlar. Hiç nesne ilişkisi okumadılar, kurdukları ilişkilerin dinamiğini belki de hiç öğrenemeyecekler. Belki de biliyorlar bilmiyorum. Ben bilen değilim. Ben hissedenim. Ya da hisseden değilim. Onu da bilmiyorum. Hissetme yolundayım belki. Sonuç olarak bu keşmekeş arasında ben neredeyim kimdeyim hangi sesteyim pes miyim bas mıyım bilmiyorum. Ben yürüdüğüm yolun hangi kilometresindeyim, sağımda solumda kim var bilmiyorum. Gözlerim bağlı kalbim açık. İçinde yaşarken kendisine uzak olduğum hayatı keşfetmeye çalışıyorum. Yorgunum ve hastayım. Bekliyorum. Dinleniyorum. Zira gücüm yok daha fazlasına. Güç toplamak istiyorum. 

1 Kasım 2016 Salı

Aşk

Az önce yıllar önce yazdığım bi yazıyı okudum. Yayınlamadığım özel bi yazıyı. Her şey ne kadar değişmiş. Ben ne kadar değişmişim. Sanırım artık romantik olamayacak kadar sağlıklıyım. Bu kadar realist olmak ne kadar sağlıklı bilmiyorum ama kendimden memnunum.

Patolojik bi romantizm, iyilik hali olmaktan çok işgaliyet barındırıyor. Anlatayım, kocamın sevgilim bile olmadığı zamanlar içimdeki aşkla yaklaşan doğum günü için, sen doğmasaydın benim doğmuş olmamın bi anlamı olmazdı, onun için senin doğum günün benim doğum günüm, doğum günümüz kutlu olsun, iyi ki doğmuşuz yazmışım. Şimdi bakıyorum. İyi bok yemişim. Kendisiyle başka insanı, ben ve ötekini ayırt edemeyen insan ne kadar sağlıklı olabilir.

Aşk bir füzyon hali bu aşikar, füzyonun sağlıksızlığında aşk ne kadar sağlıklı olabilir.

Aşk patolojilerin örtüşmesi, aktarım okunun yaydan çıkıp doğru hedefe varması ve sonuç yok olmak. Aynı Yıldız Tilbe'nin dediği gibi. Aşk yok olmaktır. Kendi benliğinden vazgeçip başka bi insanın bedenine ruhunun karışmasıdır. Kaybolmaktır. Asla kendini bulamayan insanların karşısındakinin ruhunda kaybolmasıdır.  Aşk kendini imha etmektir. Bir hastalık hali, bir intihardır. Çünkü her aşk kendinden vazgeçiştir.  Gerçek bir benliğe sahip olamadan karşıdakinin benliğine ayak uydurur aşık. Ve bunu yüceleştirir. Edebiyat yapar, sinema yapar, tiyatro yapar, müzik yapar satar. Aşk satar. Kimliksizlik satar.

Aşık olunan nesnenin bi anlamı vardır ve bilinçdışı bi amaca hizmet eder. O amacın doyurulması ihtiyaçtır. Amacın doyurulması aşıklar kavuştuğu andan itibaren başlar ve belli bir süre sonra iki taraf da buna doyar. Artık ihtiyaç kalmamıştır. Bu sebeptendir ki sürüncemede kalan ilişkiler her zaman daha uzun sürer. Geldiği gittiği belli olmayan kişiler daha çok iz bırakır. Meşhur yarım kalan aşkların unutulmayacağı lafı bundandır.

Bu konu üzerine çok yazılır. Çınar gibi bi sürü dalı var. Ben sadece biraz gövde çizdim kendimce. Şimdi hazırlanıp Vefa'ya boza içmeye gideceğim. İçimde öncelikli olarak kendimi taşıyarak.

Size Yıldız Tibe'den buram buram pataloji. Severim kendisini de, patolojileni de, şarkılarını da.