Bir süredir içimden taşan bir istek vardı saçlarımı kesmeye dair. Önceki gün aldım
makası giriştim bonus saçlarıma. İçimden geldiği gibi düşüne düşüne, hissede
hissede…
Dün bir arkadaşım kendi saçını kesmek nasıl bir duygu diye sordu ve
başladım anlatmaya.
Anlattıkça şekillendi benim içimdeki duygular da.
Aslında nasıl ki kötü hissediyorum deyip geçiyorsak, iyi hissedince de iyi
deyip geçiyoruz ama şöyle bi duyguyu açıp bakınca ooo diyorsun neler varmış
burada.
Şimdi ben kendi saç kesme duygumdan bahsetmek istiyorum.
Kendimi ‘ooo aşırı becerikliyim ya’ gibi hissetmiyorum ya da ‘amaaan
kuaföre mi gitcem be hıh kendim keserim’ gibi bi hissiyatım da yok. Bu daha çok,
doğal bir süreç gibi oldu. Nasıl ki karnın acıktığında yemek yaparsın, düşen
düğmeyi dikersin onun gibi.
Bize süreç içinde dayatılan şeyler oldu; saçı kuaför keser, elbiseyi terzi
diker, ayakkabıyı ayakkabıcı tamir eder, bunu başka kimse yapamaz; hepimiz
sadece tek şey, eğitimini aldığımız tek şeyi yapabiliriz onu da ekstra
eğitimler almazsak verimli, yeterli, iyi yapamayız, üzerine yüksek lisans
doktora ne bileyim pek çok şey yapmalıyız ki yeterli olalım. Ve ihtiyacımız
olan her şeyi o hizmeti veren insanlara gördürmek zorundayız. Yoksa biz hiç
beceremeyiz ya da fakir ezik falan oluruz maazallah. Aslında bence bu yaşadığımız
şey pasifize edilmek, bu pasifize edilmek düzen için çok gerekli çünkü sistemin
dönmesi için bütün hizmet kollarından hizmet almak zorundayız.
Şu noktada değilim herkes kendi saçını kesebilecek yeterlilikte
beceridedir, hayır değil; kimse kuaföre gitmeyi sevmez mecbur olduğu için
gider, hayır kuaföre gidip o hizmeti almaktan çok keyif alanlar var; herkesin basic
ihtiyaçları var kendilerine yetsinler, hayır bazen profesyonel hizmete ihtiyaç
duyarsın ya da tercih edersin bunların hepsine ve daha fazla pek çok konuya
okeyim. Ben şu noktadayım daha çok; bazen temel, lüks olmayan, aşırı iyisine
ihtiyacımızın olmadığı dümdüz ihtiyaçlarımız oluyor ve bazen bunu kendimiz,
aynı karnımızı doyurur gibi yapıp aradan çıkarmak istiyoruz. Bu isteği içimizde
taşıdığımızda yılların getirdiği düzen bizim içimizde, bize ‘beceriksiz,
yetersiz olduğumuzu, kesin hata yapacağımızı, sıçacağımızı’ söyleyip
duruyor. Sadece biz de değil etrafımızdaki herkes aynı şeyleri söylüyor; “Beceremezsin”
ya da daha yumuşak “becerebilecek misin?”. Nasıl ki düğme dikmekten ötesini
terzi olmayanlara fazla görüyorsak, saç örmekten ötesini de kuaför olmayana
fazla görüyoruz.
İşin toplumsal boyutunu geçtim, bireysel olarak da bu o kadar kanıksanmış
durumda ki, çok az kişide bu istek oluşuyor, onlar da ya cesaret ediyor ya da
düşünüp vazgeçiyorlar. Nerdeyse kimse ne kendine ne başkasına şunları sormuyor;
“Neden olmasın? Hata yapsam ne olur? Her şey mükemmel olmak zorunda mı?” Bu
sorular o kadar önemli ki…
Ben mesela hata yapma payı bırakarak bi miktar uzun kestim, içine sıçabilirdim
de o zaman basar giderdim bir kuaföre, çok mu zor ama bunu denemiş, kendi işimi
halletmiş olmayacaktım. Ya da bu kadar garantici olmaz direkt istediğim boyda
da kesebilirdim ama demek ki o noktada değilim. Hala yeterince cesur
değilim.
Aylar önce instagramda yakın arkadaşlarda komik bi şekilde, şu iki tavrın
hayat kurtardığını anlatmıştım.
1) neden olmasın? Bu soru içinde ‘bunu yapsam ne olur?’ sorusunu da
barındıran bir soru
2) istemeyeceğim bir şey olursa halledebilir miyim?
Cevapladın mı, hallolur mu, o zaman yap gitsin.
Şimdi aylar sonra üzerine bu kadar düşünmeden kendimi bu akışa bırakabilmiş
olduğumu görmekten çok mutluyum.
Ben bu hayatıi kendimii bedenimi aktif olarak yaşıyorum, pantolonumun
paçasını kısaltabiliyorum, istersem saçımı kesebiliyorum, yemek yapabiliyorum,
çiçek yetiştirebiliyorum, ben yaşayabiliyorum, hayatta kalabiliyorum. Bu o
kadar özgürce ki. Anlatamam. Yeterlilik duygusu muhteşem. Hizmete ihtiyaç
duymamak, her koşulda bir şekilde hayatta kalabilecek olmak muazzam bir şey.
Evet, son noktada hissettiğim duygu bu tatmin olmuşluktu. Kendi ihtiyacımı
karşıladım, bu kadar basit ve ben hayatta kalabilirim kapısını açtığı için de
muazzam.