31 Temmuz 2016 Pazar

Düğün dernek ve yorgunluk

İçimde derin bi yazma isteği oluşmadan başlıyorum bu yazıya. Her zaman yoğun bi istekle başlardım. Bi de böyle olsun bakalım. Elbet bu parmaklar kuracak bazı cümleler.
Son demlerdeyim. Bekârlıkta yani, henüz ölümüme dair bi bilgim yok. Nikâhımı düğünümü biliyorum işte. Onun son demlerindeyim. Az kaldı ben şu an salıyı çarşambaya bağlayan gecenin ay ışığındayım. Düğünüm Pazar akşamının ay ışığında olacak. Ay ışığı demişken güzel bi şarkı açıyım ben. Size de atayım hadi.




Evlenirken çeyiz olarak bu kadının sesini götürmek istiyorum. Mümkün mü doktor? Değil. Peki naapalım.
Neyse. Ne diyorduk. Evlilik, düğün, kına falan filan.
Uzun zamandır çok yoğunum. Ev tutmak, eşya almak, onların gelişlerini sağlamak, çıkan aksilikleri çözmek, düğün kına organizasyonu yapmak, bitmeyen alışveriş silsilesi, insanların müdahaleleri, herkesin nasıl oluyorsa her şeyi ama her şeyi bilmesi, nikah şekerinden davetiyesine kına süslerine kadar gereksiz yüzlerce ayrıntı, tatil planı, pasaport işlemleri, vize işlemleri……….. Of yazarken bile yoruldum. Evet bunların hepsini yaptık. Bunların hepsini yaşadım. Yorgunum dostlar. Şu an en çok bunu yazmak istiyorum. Çok yoruldum.

Dün Timur’a gittim. Nişan boyunca nerdeyse hiç kavga etmedik, hem de insanların en gergin olduğu zamanlar, bi sürü ayrılığın olduğu zamanlar, kendimi tebrik ettim dedim. Bi şey oldu ve seanslarda birden çok ilerledin, ne oldu bilmiyorum. Bi şey sana iyi geldi ve iyi oldun. Ben senin ben sıkıldım deyip ayrılmanı bekliyordum, eski Merve bunu yapardı dedi. Bilmiyorum terapiler olmasaydı böyle bi şey yaşar mıydım emin değilim ama bu kadar sakin, sıkıcı yorucu ama sonuca eriştikçe keyifli olmazdı hiçbir şey muhtemelen. Şimdi bugün bütün gün ilçe milli eğitimde benim yurtdışı izin konusunu halletmeye çalıştım ve olmama ihtimali bende dehşet bi hayal kırıklığı oluşturmadı, günlerce onurla evden çıkmayız, belki güzel bile olur dedim, çok yorulduk kafamız rahat dinleniriz dedim mesela. Yine de çözmek için yarın il milli eğitime gidicem o ayrı. Of yarınım da dolu. Bi gün götümü yayıp dinlenmek istiyorum.
Bugünüm o kadar yoğundu ki. Bugün hayatımın özeti gibiydi. Sabah hastaneye gittim, bir saatlik işim vardı, oradan kına elbisemi teslim almaya gittim. Oradan eve geldim onları bıraktım, sonra okula sonra ilçe milli eğitime sonra yine okula sonra gardırop için modokoda bi atölyeye, sonra kargoyla gelen malzemeleri almaya Onur’la yaşayacağımız eve, sonra onları yıka yuğ yerleştir, böyle kısaca bu günümün özeti. En iyi gelen şey en sonunda Onur’un gelip sarılması. Bi de eve geldiğimde yeğenimin evde olması ve beraber şarkılar söylememiz.

Ve yaptığım en güzel şeyi anlatmak istiyorum. Kayra uyumamı istemediği için odama bana engel olmaya çıktı ve odamda bi horoz şekeri buldu, epey süre önce Melek vermişti yememiştim duruyodu.  Senin olabilir kayra dedim. İçi gide gide, annem izin vermiyo dedi. Dişlerim çürüyomuş. Doktor şeker çikolata yeme dedi, dedi. Annenden izin alırsın dedim. Yarın birazını yersin dedim, ama izin vermiyo en iyisi ben bırakıyım dedi. Hadi al eline beraber izin alalım dedim. Aşağı indik, daha biz inmeden ablam merdiven ucunda. Ben sordum annesi Kayra yarın horoz şekerinden biraz yiyebilir mi diye. Yiyebilir ama bi şartla sonra dişlerini fırçalayacak, bi de kahvaltıdan sonra yiyecek. Kayranın gözlerindeki mutluluğu görmeliydiniz. Tamam anne dedi, horoz şekeri eskiden varmış di mi ben istiyodum dedi. Ablam sessizce çizgi filmlerde görüyordu istiyodu dedi gülerek. O kadar mutlu oldu ki anlatamam. İçim acıdı bi yanda bi yandan bu kadar kısıtlamaya kızdım, bi yandan da çok güzel bi doyum hissettim. Kayrayı mutlu etmenin doyumu. Ben merdivenlerden çıkarken anne sabah olunca ışık olunca yicem di mi diyodu.  İçim güzellikle doldu. Güzellik, benim yeğenimin masumiyetidir. Masumiyet dünyadaki bütün çocukların nezdinde Kayra’dır.

Terastayım biraz üşüdüm. Üstüme extralar aldım. Yaz günü üşümek güzel. Geceleri seviyorum. Geceler de beni sevsin istiyorum. Sevgi demişken. Sanırım artık insanların beni de sevebileceğine hatta daha genel söyleyeyim bi insanın başka bi insanı sevebileceğine inanmaya başladım. Kayrayı uğurladıktan sonra odama gidip şarja taktım telefonu. Mihriban, bizim okulun müdür yardımcısı, yakınızdır, vatzaptan kızıyla kendisinin snap filtreli fotoğrafını yollayarak iyi geceler demiş. iyi geceler dedim gülerek, sen hep mutlu ol olur mu diye yazdı… Duygulandım. Bugün yurtdışı işi gerginliğini onunla paylaştım yoğun olarak, o an çok gergindim, muhtemelen beni gördüğü en gergin halim bu gündü. Ama benim mutlu olmamı istedi. Beni seviyo çünkü, söylüyor bunu. Evet biliyorum ama bugün net olarak hissettim. Sanırım birinin beni sevdiğini duymak bana yeterli gelmiyor. Herkes her şeyi söyleyebilir gibi geliyor. Ama herkes her şeyi farkında olmadan gayet doğal akışında yapamaz gibi geliyor. Şimdi Mihriban farkında olmadan sadece küçücük bi cümleyle bunu hissettirdi bana, bu hissediş şimdiye kadar beni sevdiğini bilişlerimden çok daha değerli oldu benim için.  
Şimdi ben yine üşüdüm, bi kat daha extra giymeye gidiyorum. Esniyorum. Gelmezsem uyudum bilin. Malum, yoğun ve yorgun bir kadınım ben.

Gittim geldim. Tüm git gellerden yoruldum. Kullandığım bilgisayar modemden uzak. Şarkılar git gel yapıyor, ben yoruluyorum. Çok yoruldum. Evlilik diyorduk bi ara çok gel git yaşadım. Güzel bi şey yapıyorum derken dehşete düştüm ben ne yapıyorum diye. Şimdi denizim biraz daha durağan. Denizim biraz daha sakin. Çarşaf gibi diyemem ama yüzülebilir. İnsanı boğmaz.
Bu muhtemelen bekar olarak son yazım. Evimin terasına hasret kalacağımı biliyorum. Belki gecenin ikisinde elimde sigara özgüre yazı yazma olanağım olmayacak. Belki de olacak bilemem. Yazı yazarken birisi benim yazı yazdığımı görecek. Ertesi gün onu okumak için bloğa girecek. Bu bir kısıtlama sanki. Sanki mi? Bu benim için kimsenin farkında olmadığı bi kısıtlama. Sankisi yok. Bunu kimseye açıklayamam. Bunu kimse de anlamaz muhtemelen.  Derdim anlaşılmak mı? Evet. Büyük çoğunlukla. Derdim anlaşılmak. Evliliğimde bunu ne kadar yaşayacağım bilmiyorum. Bi evliliği ne kadar idare edebilirim bilmiyorum. Hayatıma keşke sadece bir insanı alabilsem. O zaman ona kendimi anlatabilirim. Anlaşılabilirim. Ama hayatıma giren bi sürü insan var. Onlar ne olacak? Ne kadar beni anlayacak. Anlaşılma ihtiyacımı fark edecek. Herkesin derdi farklı. Karşısındaki anlamak gibi bi derdi kimse edinmiyor. Beklenti yükleniyor sadece üzerime. Bi sürü insanın anlamsız beklentileri. Hepsinin karşısında gücüm yettiğince dimdik durmaya çalışıyorum. Yapabildiğim kadar.
Neyse evleniyorum işte. Ufak tefek meraklarım, ufak tefek kaygılarım var. Onun dışında her şey olması gereken bu diyerek geçiyor bende. Şu an ki ben hiç olmadığım bi ben. Kalabildiğim kadar kendim kalmaya çalışıyorum. Evlenmeyen Merve, öğrenci Merve, öğretmen Merve, terapist Merve. Bütün Merveler ne yapacaksa toplamda onları yapmaya çalışıyorum. Bi Merve’den diğerine gidiyorum geliyorum ve yoruluyorum. Evet. En net cümle. Yoruldum. Belki de tek kelimelik bi cümle ile tüm yazıyı özetleyebilirim. Yoruldum.

Bilgisayarın ışığı rahatsız etti artık. Sanırım kapatmak istiyorum. Noktalama işaretlerine ve saçmaladığım her şeye bakıp bu yazıyı yarın yayınlayacağım. Çünkü illa ve illa benim yaptığım şey iyi olmak zorunda ya. İşte bu yazı da öyle. Yamuk yumuk olmamalı. Yoksa nolur km bilir. Sahi nolur? Bakayım beni sevmezsiniz herhalde. Reddedilirim, kurallara uymam. Dışlanırım. Ayıplanırım. Olmaz. Merve bunu yapamaz. Her şey iyi olmak zorunda. Her şey.
Selam patalaoji. selam göt korkusu.


Yukardaki yazıyı Salı yazdım Çarşamba yayınlayacağımı söyledim. Ama şu an cumartesiyi pazara bağlayan gecenin ikisindeyim. Yarın düğünüm var. Gerginim. Beklerim.

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Fazlasıyla özel bir yazı

Temel birkaç problemim var. Yakınlık ihtiyacıyla beraber yakınlaştıkça işgal edilme duygusu ve bu yüzden sürekli mesafe ayarlama ihtiyacı. Yaşadığım ilişkilerin gerçek mi suni mi olduğuna dair sürekli bir sorgulama hali. Bulunduğum her yerde sürekli olarak istenip istenmediğime dair sorgulama ve kendimi dünyada üzerinde hiçbir yere ait hissedememe.

Aha böyle anca 9 ay terapi aldıktan sonra netleştirebildim sorunlarımın ne olduğunu. Karikatür gibi oldum valla. Yıllarca terapi aldıktan sonra aynaya bakıp kendine artık kendisinden nefret edebildiğini itiraf eden adam gibi. Ama bu cümleleri yazmak bana iyi geldi, tek paragrafta özet olan her şeyi yazdım. Bu temel problemlerin sebebini biliyorum. Hepsi nerdeyse aynı kapıya çıkıyor.

Geçen nişanlım ailenin içine biraz daha girince senin o kızdığım sert uzak tavrının en doğrusu olduğunu anladım dedi. Sonunda anlamış hak vermiş olmasına sevinmekle birlikte ailemi bu kadar tanımasından hoşlanmadım. Nedense bunda da bi denge kurmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Benim hayatım vagon vagon. Birinin karısı birinin çocuğuysan ikisi ayrı yerlerde birbirlerini pek tanısınlar istiyorum. Kimse hayatımın diğer kısmının içine girsin istemiyorum. Onur aileme girmesin, ailem evliliğime girmesin, işim özelime karışmasın, özelim işimi etkilemesin. Her şeyin yeri ayrı olsun. Her şey vagon vagon işte, birbirine geçiş yok. Ben bi kapıdan çıkıp diğerine gireyim ve o vagondaki rolüm neyse onu oynayayım, işte rol neyi gerektiriyorsa onu yapayım istiyorum.

İlk seanslardı terapide. Buradayken sanki başkasının hakkını yiyorum, ben olmasam başkası olacak, belki daha çok ihtiyacı var ve ben işgal ediyorum, onun hakkını yiyorum demiştim. Kendimi o odaya ait hissedememiştim. Timur hakkını yediğin erkek midir kadın mıdır demişti. Erkek sanki demiştim. Daha ilk seanslar olduğu için ne yapmaya çalışıyo anlamamıştım. Nasıl bir erkek anlat demişti. Anlatmıştım  şöyle şöyle diye. Kime benziyo diye sormuştu. Kardeşime benziyodu, söylemiştim ama o kadar anlamsız gelmişti ki o muhabbet, devam ettirmemiştim. Oysa bilinçdışım kendim çalışarak kazandığım parayla ücretini ödediğim seansta bile, var olmamın ikizimin hakkını yemek olduğunu çıkarmıştı. Ve ben bununla çalışmak yerine kaçmıştım.

Şimdi bunların hepsini daha duygusuz bi düzlemde yazıyorum. Bunlardan şu an acı çekip, kendime acımıyorum. Evet, bazı temel problemlerim var bunları bi düzey hallettim, hepsini daha fazla nasıl halledebilirim onun derdindeyim. Oturup ah vah edip dertlenmiyorum kendi kendime. Sadece yaşıyorken zorlanıyorum. Yoğun bi şekilde olumsuz duygu hissettiğim zamanlarda sıkıntı yaşıyorum. Onun dışında hayatım çok rahat bi konumda. Hayatımdaki pek ç ok ilişki dengesini kurdum mesela. Bazen dengeyi bozacak şeyler oluyor, ya da yeni denge kurulması gereken ortamlar oluyor, o zaman yeniden bi uğraşı oluyor. Ayrıca istenmeme duygusunu da pek çok ortamda yendim. Emin olamadığım birkaç ortam daha var onlarla da sürekli gözlem halindeyim. Varlıklarından, gerçekliklerinden, samimiyetlerinden emin olduğumda o da epey bi azalacak.


Konu buraya gelince yazmaya epey ara verdim. Emin olmadığım çok şey var. Yine inceden bi duygusala bağladım. Bi de arkada Ahmet kaya çalıyo ki sorma gitsin. Dünyada herhangi bi şey samimiyse o da Ahmet Kaya’nın sesidir. Dünyada herhangi bi yere aitsem o da Ahmet Kaya şarkılarının notalarıdır.

Şerefinize bi sigara yakıyorum. İçinde bulunduğum bu bayram gecesi güzellikten uzak bi yazı oluştursun bu kelimeler. İçinde güzellik barındırmak zorunluluğu ortadan kalksın her şeyin. Estetik olmasın, fonetik olmasın. Olacaksa duygu olsun. Sadece duygu olsun. Tüm hayatımızda.

Gördüğünüz gibi birden modum değişti. Aslında sizin okuduğunuz bazı paragraflar arasında yarım saatlik beyindekileri dinleme falan var. Öyle olunca da ortaya saçma sapan bi şeyler çıkabiliyor. Tabi bu benim için oldukça olağan bi durum ve bu yazı benim için oldukça anlaşılır. Ama sizin için durum nedir bilemem. Sonuçta günlüğümsümü okuyan sizsiniz, anlamıyor olmak sizin probleminiz, ben zaten benimdekileri bildiğim için cümleler, paragraflar arasındaki boşlukları doldurabiliyorum.

Ve şu anda da yaptığım içimdeki duygulardan kaçmak için saçma sapan şeyler yazmak; gereksiz anlamsız bi konuyu uzatmak ve hatta noktalama işaretlerine takılmak. Ayrıca şu an bunları düşünmek ve bunlara üzülmek istemiyorum. Şu anki en büyük derdim sadece tek bir sigaram kalmış olması. Gerçekten en büyük sorunum şu an için bu. Sadece tek bir sigaram var. Tek!