5 Mayıs 2024 Pazar

Döküm

Yorgunum

Fiziksel yorgunluğun ötesinde bi şey bu. Beynim yorgun, ruhum yorgun. 

Bi kıyafeti çok iyi taşıyormuşum gibi. Ama kıyafet benim değil sanki. Ve bunu sadece ben biliyorum. Günün sonunda üstümden de çıkaramıyorum. Eskiden ne giyiyordum bilmiyorum. Eski giydiklerimi özlüyorum. Kendime yabancılaştım. Duygularıma, meşgalelerime, düşüncelerime, bedenime yabancılaştım. Ne sarkan memelerim bana ait gibi, ne de üşümesinden açlığına, temizliğinden duygusuna her an bir canlıyı kontrol eden düşüncelerim… Ama yaşıyorum işte. Çoğu zaman iyi miyim değil miyim düşünmeden, bir hengâmenin içinde, yapılacak işleri düşünüp yaptıkça zihinde tiklerken zaman geçiyor ve her gün biraz daha kayboluyorum. Bazen durup nefes almaya çalışınca ne kadar yorgun olduğumu fark ediyorum. 

Yorgunum 

Çok yorgunum.

9 Ağustos 2023 Çarşamba

Tünel

Annelik ya da bebek ile ilgili tek kitap dahi okumadım, sadece hamilelikte hafta hafta gelişiminde ne olduğunu takip ettiğim bi kitap vardı o kadar, onun dışında içimden tek kelime dahi okumak gelmedi. Kızım öyle böyle sekiz aylık oldu ve bence çok sosyal ve mutlu bi çocuk, öğrenmeye aç, heyecanlı ve bizi seviyor. Hala yoluna koyamadığımız bazı şeyler var tabi ama bunun bizim beceriksizliğimizle alakalı olduğunu düşünmüyorum, doğası öyledir diyorum, buna ihtiyacı vardır diyorum, yanında olmayı kabul ediyorum. Aslında kabul önemli bi nokta. Boş bir seni olduğun gibi kabul ediyorum penceresinden söylemiyorum bunu. İnsan çocuğu olurken her şeyi kabul etmeyle yola başlamalı aslında. Biz onurla çok haylaz olsa da okeydik, hasta olsa da. Her ihtimaliyle varlığını kabul ettiğimiz için istedik, sadece lan inşallah alık olmaz o zaman çok zorlanırız diyorduk 😂 olmaz inşallah yol uzun, olursa da kabul işte. Neyse konudan çok saptım. Kitaplardan bahsedecektim. Ben her şeyi bildiğimi düşündüğüm için ya da kitaplara karşı olduğum için okumadım değil. Benim içimde kendine, içgüdülerine güven diye bağıran bi ses vardı ve ben ona hiç kulaklarımı kapatmadım, şimdiye kadar hiç de pişman olmadım. Mükemmeli yapmadığımın farkındayım mesela bugün de damlalarını vermeyi unuttum, daha vitaminli ve düzenli besleyebilirim ama biraz savsaklıyorum, çok su içiremiyorum mesela, bunun gibi özellikle fiziksel bakımında eksiklikler oluyor ama çok da takılmıyorum çünkü bana ne zaman ihtiyacı varsa ben oradayım ve bence aramızda çok güzel bi ilişki var. İyi bi ilişkinin varlığında geri kalan her şeyin (ciddi bi ihmal olmadığı taktirde) teferruat olduğunu düşünüyorum. Psikolojide bir sürü terapi ekolü var, hepsi insansın iyilik hali için. Yapılan çalışmalarda ekollerin metodlarının iyileşmeye katkısının çok düşük olduğu, asıl iyileştiren şeyin terapist ile danışan arasındaki ilişki olduğu bulunmuş. İşte benim bence hayatıma içime sindirdiğim en değerli bilgi bu galiba. İlişki iyileştirir. İyi ilişki de iyi olsun diye zorlayarak olmaz. İçinizden gelen o cılız ama doğru şeyler söyleyen sesi yakalamak lazım. İçinizdeki kendi sesinizi diğerlerinin sesinden ayırt edebileceğiniz bi içgörü lazım. Galiba bunun için de önce niyet sonra emek lazım. Yıllarca terapi eğitimi, gidilen terapiler falandan sonra geldiğim nokta. Tünelin sonu Işık. Işık benim kızım. 

3 Mart 2023 Cuma

Güncelleme

Çocuğum oldu

Kız

Adı Işık 

Adı gibi aydınlık

Felaketlerin ortasında sarılabileceğim bir umut

Gönlümün çiçek bahçesi 

Her gün bir ömre yetebilecek kadar çok sevdiğim 

Çocuğum, kızım, evladım, balam, yavrum, bebeğim

Benim oldu 

İyi ki oldu 


1 Ekim 2022 Cumartesi

Geçmişten gelen

Asırlık bir zeytin ağacının gölgesinde oturalım seninle 

Bir Ahmet Kaya şarkısı gibi

Üzerimizden mermiler geçerken usulca sevişelim

Telaşsız ve sakince sokul bana

Devşirme bir aşk

Fason bir sosyalizm kaldı geriye 

Askıda yalnızlık 

Kendimle kendim arasında bile mesafe var

Bağırınca sesim varmıyor özüme 

Pavyonların bile istemeyeceği kadar orospu bu dünya 

Çolpa 

Dalkavukça

Tumturaklı

Zevahir 



5.1.21

16 Şubat 2022 Çarşamba

Bomonti Filtresiz

Herkese merhaba 

2022'nin ilk belki de son yazısı olacak bu. Bunu şu an bilemeyiz.

Şu an ne yazacağımı da asla bilmiyorum, sadece filtresiz yazmaya müsait bir şekilde oturdum bilgisayarın başına, açtım dümdüz yazıyorum. sanırım serbest çağrışımla ilerliycem.

Nezaketsizliği sevmediğimi fark ettim. Sosyal iletişim içinde kullandığımız teşekkür etmeler, geçmiş olsun demeler, baş sağlığı dilemelerin değerli olduğunu düşünüyorum ve görmeyince sinirleniyorum. Bir arkadaşım var yeni, yazdan beri hayatımda, gidemeyeceğim tiyatronun biletini verdim teşekkür etmedi, sonra buluştuğumuzda oyunu sordum, içim şişti dedi yine teşekkür etmedi. Covid olduğumda geçmiş olsun demedi, hafazanallah dedi, kendi için dediğini düşünüyorum zira zaten hasta olmuşum, muhafaza edilme durumum iptal yani. bu gibi şeyleri belli bir süre içimde biriktiriyorum sanırım sonra hadi canım eyvallah. 

Biriyle konuşup duygumu ifade etmeyi, ona yaptığı bence hatayı fark ettirme isteğimi falan komple rafa kaldırdım. Canım hiç öyle şeyler çekmiyor artık. Artık gerçekten dümdüz küsmek, ilişkiyi kesmek falan istiyorum. Aman ne uğraşcam be diyorum, işin yok anlat, gerçekten anlattığını anlamasını sağla, dinle, gerçekten anlattığını anla, işin yok cevap ver, sikerler ya, salla gitsin. Şeyi istiyorum sadece bi gün böyle körkütük sarhoş olup arayıp sövmek istiyorum, ertesi gün de hiçbir şey hatırlamamak. çok eğlenceli değil mi? böyle bi arkadaşım vardı, sahoş olunca milleti arıyormuş, sonra siliyormuş arama kaydını sarhoşken, ertesi gün gerçekten de hatırlamıyormuş, artık arkadaşım değil ama olsun, bak biten bir arkadaşlık daha. sahi noldu da bitti sahi pek hatıramıyorum şu anda. Ama çok da düşünmek istemiyorum sanırım. Neyse aslında belli bu yazının nereye varacağı. 

içimde bitirdiğim ama bunu asla ilam etmediğim bi arkadaşlığım var şu sıra, uzun zamandır arkadaşız, yakınız, (tam da bu noktada bu blogun yazarı muhtemelen duygu yoğunluğundan kaçmak için çok da ihtiyacı olmamasına rağmen tuvalete gitmiş, şarjdan telefonunu almış, birkaç mesaja cevap vermiş ve kafayı bayaaaa dağıtmıştır). Evet zannediyorum ki bu konuyu o kadar da rahat yazabilecek kadar içimde duygusunu bitirmedim. Ama belki de şundan bahsedebilirim. Kötü günlerinde yanında olduğum pekçok arkadaşım iyi gününde (cevap verilmemiş bir mesaja daha cevap verilmiş, instagramda gezilmiştir, yazar bu noktada dehb mi olduğunu ya da canını acıtan şeylerden bahsetmekten mi kaçtığını çözememiştir) 

Bi kere daha benzer bi süreçten sonra bir arkadaşlığı bitirmiştim, boşanma ve yeni ilişki süreçlerinin tüm sarsıntılarında yanında olduğum arkadaşım evlendikten sonra kaybolmuştui, sadece bir kere yeni kocasıyla kavga ettiği bir günde buluşmuştuk salak gibi kabul etmiştim görüşmeyi ama yeni evliliğinden boşanma aşamasında ve sonrasında da görüşme taleplerinde de ben kaybolmuştum. pişman değilim, sürekli karşı tarafın sorununu dinlediğim, nerdeyse terapistliğini yaptığım bir ilişkiyi kesinlikle istemiyorum. 

Aslında bu tam anlatamadığım içimde bitirdiğim ama ilam edemediğim arkadaşlığım tam öyle değildi gibi ama yani en azından arada ben de bi derdimi anlatıyordum ama daha uzaktan bakınca onun da tüm önemli zamanlarda hayatında kendisine kimsenin tahammül edemediği zamanlarda hayatındaydım, götü toplamaya başlayınca insan kendisine zayıflığını hatırlatan diğer insanlardan uzaklaşıyormuş klişesini ispatlarcasına mutlu anlarını başkalarıyla yaşamaya başladı. burada önemli olan başkaları değil, ben yoktum, oysa en çok ben hak etmiştim bence, çünkü bana göre sefayı cefa çektiklerinle sürersin.

neyse sanırım bu konuyu kapatmak istiyorum.

Bunlardan ayrı en başında düşündüğüm bi şey vardı.

Ben gerçekten yaşamak istediğim hayatı yaşıyor muyum?  ya da bu yaşadığım yaşamak istediğim hayat mı? bilmiyorum bu ikisi belki aynı sorudur şu an onu ayırt edemiyorum ama bunu sürekli sorguluyorum. Yüksek derecede bir memnniyetsizliğim var ama hiçbir şey değiştirebilecek gücüm yok. Ya da pragmatist tarafımla idealist tarafım sürekli bir kavgada ve pragmatist tarafım ağır basıyor. insan büyüdükçe içindeki bu kavgaların biteceğini sanıyor ama öyle olmuyor, kavgalar bazen büyüyor bazen küçülüyor ama her zaman boyut değiştiriyor ve insanın aklı hep kaybeden tarafta kalıyor. Ben kaybeden tarafım için ağlıyorum. Bu bazen bi ideal, bazen bi hayal, bazen bi heves. İçimde hep bir şeyler için akan bir gözyaşı var. Sakin, gizli. 

Daha kavgacı ve kazanan tarafıma tutunan realist bir insanken ne zaman bir duygusal pilates topuna dönüştüm inanın ben de bilmiyorum ama artık daha kolay ağlıyor, daha kolay vaz geçiyor, daha kolay pes ediyorum. Bi şeylerin anlamını anlamaya çalışmıyorum yaşıyorum geçiyorum. Umutsuz ve vurdumduymazım. Hala espri yapabiliyorum, eğlenip gülebiliyorum ama içten bi şekilde kimseye temas etmiyorum, belki kendime bile.

Kendime gerçekten temas etmiyor olabilirim, yazıda bile hazmedemediğim duygulardan kaçıp gittim. tüm hayatımda da böyle, kaçıp kaçıp rüyalarımda savaşıyorum. Evet ne yapacağımı biliyorum aslında benim içim bu, biri bana bunla gelse ne yapılması gerektiğini biliyorum ama bu bildiklerimi uygulama isteğim yok. ben boa batmış gibi hissediyorum ve boktan çıkmak temizlenmek çok yorucu geliyor. istiyorum ki böyle boklu boklu yaşıyım işte.

Yeterince şey anlatmadım mı sizce. Bence artık herkes evine dönmeli. 

Sizden bir ricam var. 

Beni tanıyan ve bunu okuyan varsa, lütfen, okuduğu zaman, bana okudum yazar mı? nereden nasıl olursa olabilir, kim olursa olabilir, lütfen çekinmesin, sadece gerçekten, nerdeyse filtresiz, öyle bodoslama yazdığım bir şeyi tanıdığım kimse okudu mu, buna kim şahit oldu merak ediyorum. kim beni daha çıplak gördü onu merak ediyorum aslında. 

Sevgiler.

24 Haziran 2021 Perşembe

kendi saçını kesmek üzerine

Bir süredir içimden taşan bir istek vardı saçlarımı kesmeye dair. Önceki gün aldım makası giriştim bonus saçlarıma. İçimden geldiği gibi düşüne düşüne, hissede hissede…

Dün bir arkadaşım kendi saçını kesmek nasıl bir duygu diye sordu ve başladım anlatmaya.

Anlattıkça şekillendi benim içimdeki duygular da.

Aslında nasıl ki kötü hissediyorum deyip geçiyorsak, iyi hissedince de iyi deyip geçiyoruz ama şöyle bi duyguyu açıp bakınca ooo diyorsun neler varmış burada.

Şimdi ben kendi saç kesme duygumdan bahsetmek istiyorum.

Kendimi ‘ooo aşırı becerikliyim ya’ gibi hissetmiyorum ya da ‘amaaan kuaföre mi gitcem be hıh kendim keserim’ gibi bi hissiyatım da yok. Bu daha çok, doğal bir süreç gibi oldu. Nasıl ki karnın acıktığında yemek yaparsın, düşen düğmeyi dikersin onun gibi.

Bize süreç içinde dayatılan şeyler oldu; saçı kuaför keser, elbiseyi terzi diker, ayakkabıyı ayakkabıcı tamir eder, bunu başka kimse yapamaz; hepimiz sadece tek şey, eğitimini aldığımız tek şeyi yapabiliriz onu da ekstra eğitimler almazsak verimli, yeterli, iyi yapamayız, üzerine yüksek lisans doktora ne bileyim pek çok şey yapmalıyız ki yeterli olalım. Ve ihtiyacımız olan her şeyi o hizmeti veren insanlara gördürmek zorundayız. Yoksa biz hiç beceremeyiz ya da fakir ezik falan oluruz maazallah. Aslında bence bu yaşadığımız şey pasifize edilmek, bu pasifize edilmek düzen için çok gerekli çünkü sistemin dönmesi için bütün hizmet kollarından hizmet almak zorundayız. 

Şu noktada değilim herkes kendi saçını kesebilecek yeterlilikte beceridedir, hayır değil; kimse kuaföre gitmeyi sevmez mecbur olduğu için gider, hayır kuaföre gidip o hizmeti almaktan çok keyif alanlar var; herkesin basic ihtiyaçları var kendilerine yetsinler, hayır bazen profesyonel hizmete ihtiyaç duyarsın ya da tercih edersin bunların hepsine ve daha fazla pek çok konuya okeyim. Ben şu noktadayım daha çok; bazen temel, lüks olmayan, aşırı iyisine ihtiyacımızın olmadığı dümdüz ihtiyaçlarımız oluyor ve bazen bunu kendimiz, aynı karnımızı doyurur gibi yapıp aradan çıkarmak istiyoruz. Bu isteği içimizde taşıdığımızda yılların getirdiği düzen bizim içimizde, bize ‘beceriksiz, yetersiz olduğumuzu, kesin hata yapacağımızı, sıçacağımızı’ söyleyip duruyor.  Sadece biz de değil etrafımızdaki herkes aynı şeyleri söylüyor; “Beceremezsin” ya da daha yumuşak “becerebilecek misin?”. Nasıl ki düğme dikmekten ötesini terzi olmayanlara fazla görüyorsak, saç örmekten ötesini de kuaför olmayana fazla görüyoruz. 

İşin toplumsal boyutunu geçtim, bireysel olarak da bu o kadar kanıksanmış durumda ki, çok az kişide bu istek oluşuyor, onlar da ya cesaret ediyor ya da düşünüp vazgeçiyorlar. Nerdeyse kimse ne kendine ne başkasına şunları sormuyor; “Neden olmasın? Hata yapsam ne olur? Her şey mükemmel olmak zorunda mı?” Bu sorular o kadar önemli ki…

Ben mesela hata yapma payı bırakarak bi miktar uzun kestim, içine sıçabilirdim de o zaman basar giderdim bir kuaföre, çok mu zor ama bunu denemiş, kendi işimi halletmiş olmayacaktım. Ya da bu kadar garantici olmaz direkt istediğim boyda da kesebilirdim ama demek ki o noktada değilim. Hala yeterince cesur değilim. 

Aylar önce instagramda yakın arkadaşlarda komik bi şekilde, şu iki tavrın hayat kurtardığını anlatmıştım.

1) neden olmasın? Bu soru içinde ‘bunu yapsam ne olur?’ sorusunu da barındıran bir soru

2) istemeyeceğim bir şey olursa halledebilir miyim?

Cevapladın mı, hallolur mu, o zaman yap gitsin. 

Şimdi aylar sonra üzerine bu kadar düşünmeden kendimi bu akışa bırakabilmiş olduğumu görmekten çok mutluyum. 

Ben bu hayatıi kendimii bedenimi aktif olarak yaşıyorum, pantolonumun paçasını kısaltabiliyorum, istersem saçımı kesebiliyorum, yemek yapabiliyorum, çiçek yetiştirebiliyorum, ben yaşayabiliyorum, hayatta kalabiliyorum. Bu o kadar özgürce ki. Anlatamam. Yeterlilik duygusu muhteşem. Hizmete ihtiyaç duymamak, her koşulda bir şekilde hayatta kalabilecek olmak muazzam bir şey.

Evet, son noktada hissettiğim duygu bu tatmin olmuşluktu. Kendi ihtiyacımı karşıladım, bu kadar basit ve ben hayatta kalabilirim kapısını açtığı için de muazzam.


18 Aralık 2020 Cuma

Mavi Ladin

iman tahtamızda yaralarla doğmuşuz 

ve yaralarımızın kabuk bağlama alışkanlığı yok

aşktan vazgeçeli çok oldu

ama kavgaya dair umudum da kayboldu

yanlış dönemde doğduğumu bilirim

fransız devrimine doğmalı 

cebimde toplum sözleşmesini taşımalıydım 

elimde kamayı

ruhum yabancı bi iklimin toprağına ekilmeye çalışılan yerel bitkiydi

yanlış zamanda yanlış yerdeydim

ve bu yüzdendir ki

öğrenilmiş bir özlem var hücre çekirdeğimde 

neye kime nereye olduğunu bilmediğim 

öyle ki sadece isimsiz bir özlemden ibaretim

bu özlemle tango yapar kafamda düşünceler 

boşlukları doldurmak için 

evet 

geçmişimde ve geleceğimde büyük boşluklar var 

dehşetli geceler üstüme abanıyorlar

hoyratça

sanki devlet gelmiş de istimlak etmiş düşlerimi

her kabus biter mi gerçekten

mevcudiyetimizi sorgulatan bir sır mıdır beklediğim

böyle sorularım var

bi şey söyleyin bana, inanacağım

öyle çaresizim  

beni çağırsanız gelirim sizinle 

yol bilmem iz bilmem

gözüm de görmez 

beni de alın yanınıza 

telgraf çiçeğinin yayılmacı politikasına bile saygı duyarım

zaten en nihayetinde 

yerçekimine yenik düşeceğiz

siz ben hepimiz  

yerküre bağrına basacak sancımızı

doğumdan taşıdığımız

çeyrek bi gülümsemeyle selam vereceğiz tanrıya 

oh rüyaymış diyeceğiz 

ne fena 

ama önce müsaadenizle bi mavi ladin diyeceğim