28 Ocak 2016 Perşembe

Yok/Fazla


Sıla açtım. Rüyalarımı yazacaktım baktım gücüm yok. Akışına bıraktım gidiyorum işte sonu hayır mı şer mi bilmiyorum bu yazının. Hayırsa da benim yazım şerse de. Ben yoruldum çünkü. Sizin gücünüz var mı bilemem. Yenilgi hissetmiyorum ama sıla gibi,  bi yarış yok ki yenilgi olsun. Ben kendimle uğraşmaktan yorumdum. İçimden yoruldum. Ben bile kendimden yoruluyorum, etrafımdaki insanlar napsın. Biliyorum eskisine göre daha az yorucu bir insanım, yansıtma yapmamaya çalışıyorum çünkü. İçimdeki pisliği kimseye atmamaya çalışıyorum, kendi psiliğimde oyalanıyorum işte. Enstitüden bi arkadaş var, bi gün böyle herkes içine dönmüş farkındalık acısı yaşıyorken aman dedi sıçtık bokumuzla oynuyoruz. Valla öyle sıçıyoruz bokumuzla oynuyoruz. 

Geçen haftaki seansı hala atlatamadım. Seanstan sonra gördüğüm rüyaları not edip defteri kapadım, hala açıp yüzleşemiyorum, elim varmıyor ama beynimin bi köşesi hep o kötü rüyalarda, biliyorum orada çok şey yatıyor. Ama götüm yemiyo yaklaşmaya. Bugün timurun ofisinde süpervizyon toplantısı vardı, arada geçen seanstan sonra dağılmamı ve yoğun korkunç rüyalarımı söyledim, terapistine söyle biraz yumuşak gitsin dedi, canım timur.



Burada birden çok derin bi duyguya girdim. Yazıya epey ara verdim.
Süpervizyonda küçük bi aile dizimi yaptık. Ve benim için koca bi gün yaptığımız aile diziminden daha vurucuydu. Terapist kadın danışanından bahsetti, timur oynayarak bakalım dedi, tabi danışanın patalojisi benimkiyle yakın olduğu için, bingo, timur beni seçti danışanın rolüne. Çok çok kısa bi roldü, o kadar derin hissettim ki. Bendim resmen o. Sonra duygumu söyledim, çok zordu. Sonra 3-5 cümlelik bi seans yaptık kadınla, role playing, orda da duygularımı konuştum ve yine çok zordu. İhtiyacım olan sahiplenilme havada kaldı. Tabi bunun farkında olan timur aradan sonra beni yanına oturttu. Sahiplendi. İhtiyacım olanı verdi. Gerçekten o kadar ihtiyacım var ki birinin bana iyi davranmasına. Var olmaya ihtiyacım var aslında.

Of o kadar derin bi yerdeyim ki. O kadar küçüklüğe indim ki burada kelime yok. Kelimelerimin olmadığı dönemdeyim sanki. Burada bile hissediyorum yalnızlığı. Yalnızlığı değil yokluğu. Derin bi yalnızlık, ağır bi yalnızlık falan diyebiliyoruz mesela di mi yalnızlığı kademelendirebiliyoruz. Doz doz arttırabiliyoruz, azaltabiliyoruz. Ya yokluğu? Yokluğa çok yokluk, az yokluk diyebilir miyiz? Yokluk işte. Yok. Sıfır amına koyıyım, yok lan işte. Yok oluyorum ben. Yoklukta kayboluyorum. Ya gittiğim yerde görünmüyorum, ya da olur da görünürsem fazlalık oluyorum. Fazlalık olarak  görünüyorum. Fazlalık olmaktansa yok olmayı seçiyorum sonra… Sahi size görünmezliği bulduğumdan bahsetmiş miydim? Evet yazmıştım sanırım.  Ah ya dönüp dolaşıp aynı hikayeleri mi yazıyorum ben. Çok af edersin sayın okuyan biraz beyin sikiyorum kabul ediyorum. 
Daha fazla sikmeden bana hokus pokus

1 yorum: