Sıla açtım. Rüyalarımı
yazacaktım baktım gücüm yok. Akışına bıraktım gidiyorum işte sonu hayır mı şer
mi bilmiyorum bu yazının. Hayırsa da benim yazım şerse de. Ben yoruldum çünkü. Sizin
gücünüz var mı bilemem. Yenilgi hissetmiyorum ama sıla gibi, bi yarış yok ki yenilgi olsun. Ben kendimle
uğraşmaktan yorumdum. İçimden yoruldum. Ben bile kendimden yoruluyorum, etrafımdaki
insanlar napsın. Biliyorum eskisine göre daha az yorucu bir insanım, yansıtma
yapmamaya çalışıyorum çünkü. İçimdeki pisliği kimseye atmamaya çalışıyorum,
kendi psiliğimde oyalanıyorum işte. Enstitüden bi arkadaş var, bi gün böyle
herkes içine dönmüş farkındalık acısı yaşıyorken aman dedi sıçtık bokumuzla
oynuyoruz. Valla öyle sıçıyoruz bokumuzla oynuyoruz.
Geçen haftaki
seansı hala atlatamadım. Seanstan sonra gördüğüm rüyaları not edip defteri
kapadım, hala açıp yüzleşemiyorum, elim varmıyor ama beynimin bi köşesi hep o
kötü rüyalarda, biliyorum orada çok şey yatıyor. Ama götüm yemiyo yaklaşmaya. Bugün
timurun ofisinde süpervizyon toplantısı vardı, arada geçen seanstan sonra
dağılmamı ve yoğun korkunç rüyalarımı söyledim, terapistine söyle biraz yumuşak
gitsin dedi, canım timur.
Burada birden
çok derin bi duyguya girdim. Yazıya epey ara verdim.
Süpervizyonda
küçük bi aile dizimi yaptık. Ve benim için koca bi gün yaptığımız aile
diziminden daha vurucuydu. Terapist kadın danışanından bahsetti, timur oynayarak
bakalım dedi, tabi danışanın patalojisi benimkiyle yakın olduğu için, bingo,
timur beni seçti danışanın rolüne. Çok çok kısa bi roldü, o kadar derin
hissettim ki. Bendim resmen o. Sonra duygumu söyledim, çok zordu. Sonra 3-5
cümlelik bi seans yaptık kadınla, role playing, orda da duygularımı konuştum ve
yine çok zordu. İhtiyacım olan sahiplenilme havada kaldı. Tabi bunun farkında
olan timur aradan sonra beni yanına oturttu. Sahiplendi. İhtiyacım olanı verdi.
Gerçekten o kadar ihtiyacım var ki birinin bana iyi davranmasına. Var olmaya
ihtiyacım var aslında.
Of o kadar
derin bi yerdeyim ki. O kadar küçüklüğe indim ki burada kelime yok. Kelimelerimin
olmadığı dönemdeyim sanki. Burada bile hissediyorum yalnızlığı. Yalnızlığı değil
yokluğu. Derin bi yalnızlık, ağır bi yalnızlık falan diyebiliyoruz mesela di mi
yalnızlığı kademelendirebiliyoruz. Doz doz arttırabiliyoruz, azaltabiliyoruz. Ya
yokluğu? Yokluğa çok yokluk, az yokluk diyebilir miyiz? Yokluk işte. Yok. Sıfır
amına koyıyım, yok lan işte. Yok oluyorum ben. Yoklukta kayboluyorum. Ya gittiğim
yerde görünmüyorum, ya da olur da görünürsem fazlalık oluyorum. Fazlalık olarak görünüyorum. Fazlalık olmaktansa yok olmayı
seçiyorum sonra… Sahi size görünmezliği bulduğumdan bahsetmiş miydim? Evet yazmıştım
sanırım. Ah ya dönüp dolaşıp aynı
hikayeleri mi yazıyorum ben. Çok af edersin sayın okuyan biraz beyin sikiyorum
kabul ediyorum.
Daha fazla sikmeden bana hokus pokus
Hayat sana verdiği tüm sözleri tutuyor. Ya sen?
YanıtlaSil