16 Ocak 2016 Cumartesi

Kimse var mı?


Orada biri var mı?
Duymak istiyorum.
Kimse var mı bunu okuyan?
Bi ses verseniz keşke, keşke bi el etseniz.
Ben varım burdayım deseniz.
Sahi aranızda beni göreniniz var mı?
Pardon beyefendi buradan 165 boylarında, beyaz tenli bi kız geçti mi, 24-25yaşında. Görmediniz demek. Karşınızdayım oysa. Şu an da mı görmüyorsunuz? Yoksa görünmezliği mi buldum ben. Evet görünmezlik, bulmuştum ben unu daha önce.. Satsam iyi para eder, param olunca da beni görürler, ben de birilerini ‘görmek’ zorunda kalırım ama. Evet, para ile görmek, para ile görülmek ne kadar da uydu birbirine. Dilin güzelliği midir bu olan. Hayır hayır gözlerinde dolar işaretleri olan yılların karikatürü bu durum. Ne kadar da kültürel di mi bu konu. Para. Para varsa insan da var, görünmezlik de var, görünürlük de var. Ama gerip bir şey söyleyeceğim şimdi. Geçen iktisatçı biri (ömer Cansızoğlu) ekonominin büyük teorilerinin(keynesyen, kapitalizm oportünizm vs.) bi sıkıntısı vardır dedi, içlerine insan koyunca çalışmazlar. Evet para öyle bir var ki onun var olması için insana ihtiyacı yok. Ama insanın var olabilmek için paraya ihtiyacı var. Hem de çok paraya ihtiyacı var. Ne kadar paran varsa sen de o kadar varsın. Neyse parayla ilgili bu kadar cümle kurmayı yakıştıramıyorum kendime. Parayla para politikacıları ilgilensin, dünyanın en çirkin iki kelimesi bir araya gelmiş, para politikaları olmuş ve şu an benim zihnime bi sürü anı gelmiş, içinde para olan ve rahatsız edici… Bırakıyorum bu kısmı, yanının bu oturumunu kapatıyorum. Bu benim işim değil, benim işim insan, benim işim psikoloji. Görünmeyeni buluyorum ben. Derindekine ulaşıyorum. Okyanusa dalıp inci çıkarıyorum. Rüyaları sembolleri yorumluyorum. Bilinmezi aydınlatıyorum. Ben her insanda yeni bir şeyler daha öğreniyorum. Elimden soğuk kağıtlar geçmiyor, karşımda kanlı canlı bi insanla sıcak ilişkiler kuruyorum. Paranız size kalsın bana ilişki verin. Var olan birilerini görmek istiyorum. Evet belki de birilerinin varlığına inanmak için bu meslekteyim. Sırf birilerinin varlığını görmek için onların dertlerini dinlemeyi göze aldım. İyi anlarında olamayacağım için kötü anlarında yanlarında olmayı istedim. Birinin hayatımda var olması için mutsuz olmasını bekledim. Bu ne kadar acı biliyo musunuz. Siz acı nedir biliyor musunuz.
Acı ne biliyo musunuz. Acı, var olamamak. Siktir edin yukarda yazdıklarımı. Yok kimse yokmuş da, yok insanlar var olsunlarmış da. Acının kendisi var olamamak. Benim derdim hayatımda var olmayan insanlarla değil aslında. Şimdiye kadar ki yazdıklarım kendi içindeki sıkıntıyı dış nesneye atarak yansıtma yapmak, problem bende değil onda demek. Ama hayır. Durum göründüpünün tam tersi. Benim var olmayan, karşımdaki değil. Var olmayan benim. Ben yokum. Evet ben yokum.
En son görünmezliği bulmuştum bilmem bahsetmiş miydim. İşte bulduktan sonra o görünmezlikte kaldım. Sonra tekrar görünür olmayı bulamadım. Öyle filmlerdeki gibi de olmuyormuş. Belli bi süre sonra tekrar görünür olmak gibi bir şey yokmuş, Hollywood’a kandık, yandık anam yandık. Ama ben zaten fazlalıktım. Erkek olsun diye doğurulmuş iki çocuktan kız olarak dünyaya gelen ve daha anne karnından fazlalık olan biriydim. Yok olmam sistemi dengeye getirdi. Düşünsenize: Bir erkek istiyorduk sen de eşantiyon promosyon geldin sözleriyle büyümüş ben için görünmezliği bulmaktan başka çare yoktu.
Arada görünmek zorunda kaldığım bütün zamanlarda da normal insanlar burada nasıl davranır diye düşünerek yaşadım. Yaşamak davranmak için düşünmem lazımdı çünkü zaten fazlalık olarak çıkıntı olmamalıydım. Normal olmalıydım ki göze batmıyım. Göze batmıyım ki zaten fazlalık olduğum üzüme vurulmasın. Sahi kütlesel çekime dahil miyim ben. O kadarlık da mı var olmadım. Neyse…
Evet bunu bile anlattım daha ne anlatayım. Uyumam gerekiyor. Beynimi iyi hissetmiyorum. Sinyaller veriyor. Alıyorum ben de.
Yarın bi şeyler eklerim belki. Şimdi vücudumda kalan son kuvvetle bu yazıyı yayınlıycam. İyi zamanlar.


1 yorum: